30 Ekim 2014 Perşembe

OSMANLI MECLİSİ 1908 BURDUR MEBUSU ÖMER LÜTFİ EFENDİNİN SAFRANBOLU’DA İKEN KUVAYİ MİLLİYE ALEYHİNE FAALİYETİ VE İNTİHAR ETMESİ

Foto: İleri gazetesi  8 Ocak 1923 tarihli haberi (Atilla Oral arşivi)




OSMANLI MECLİSİ 1908  BURDUR MEBUSU ÖMER LÜTFİ EFENDİNİN  SAFRANBOLU’DA İKEN   KUVAYİ MİLLİYE ALEYHİNE FAALİYETİ VE İNTİHAR ETMESİ


Ömer Lütfi hakkında rahmetli Prof Dr Abdülkerim Abdülkadiroğlu 1. Burdur Sempozyumunda sunduğu bildirisinde şu  detaylı bilgileri vermiştir:
‘’Burdur müderrislerinden Hasan Tahsin Efendi’nin oğlu olarak Zilka’de 1289 / Ocak 1873’te Burdur’un Hacı Ömer Mahallesinde doğdu. Cami-i Kebir Mektebinde hafızlığını da tamamlayıp rüşdiye öğrenimine başladı. Bu okulun üçüncü sınıfında iken 1305/1887’de okulu terk ederek İstanbul’a geldi. Fatih Bahr-i Sefid Tetimme-i Rabi’a Medresesi’ne yerleşti ve Burdurlu Dervişzâde Hafız Mustafa Efendi’nin derslerine devam etti. Bu dersleri tamamlayarak 1319/1901’de icâzet aldı. Mayıs 1315/ Mayıs-Haziran 1899’da yapılan Mekteb-i Kuzat imtihanında başarı göstererek buraya kaydolundu. Dört yılda buradaki eğitimi tamamlayarak 4.sınıf ehliyetnâmesi ile mezun oldu. Mart 1319/ Mart-Nisan 1903 tarihinde Lapseki niyâbetine tayin edildi. Şubat 1320 / Şubat-Mart 1905 tarihine kadar bu görevde kaldığı süre içinde bir taraftan da Bidâyet Mahkemesi Reisliği’ni de deruhte etti. Haziran 1321/ Haziran- Temmuz 1905’den Mayıs 1323/ Mayıs-Haziran 1907’ ye kadar Mürefte ve Ağustos 1323/Ağustos-Eylül 1907’den Teşrin-i evvel 1324/ Ekim-Kasım 1908 tarihine kadar İncesu Nâibliğinde bulundu. Cemâziyelâhir 1319 / Eylül-Ekim 1901’de gümüş liyâkat madalyası verildi. Cemâziyelâhir 1321 / Ağustos-Eylül 1903’de İbtidâ-i Hariç Bursa müderrisliği uhdesine verildi.
4 Teşrin-i evvel 1324/17 Ekim 1908 tarihinde Burdur Livası Mebûsu seçildi ve 4 Kanûn-ı evvel/17 Aralık 1908’de toplanan Meclis-i Mebûsan ile göreve başladı ve fesih tarihi olan 5 Kanûn-ı sânî 1327/18 Ocak 1912’ ye kadar Burdur Mebûsu olarak hizmet etti. 28 Temmuz 1332/10.8.1916 tarihinde Safranbolu Kadısı oldu. Osmanlı Hükûmeti tarafından neşredilen fetva ve beyannamenin lehinde hareketle Kuvâ-yı Milliye aleyhinde bulundu ve Kuvâ-yı Milliye’nin 30 Nisan 1336 (Ay 29 çektiği için 1 Mayıs 1336 olmalı) /1.3.1920‘de Safranbolu’ya hücum etmeleri üzerine, görev yerini terk ederek Zonguldak/ Kozlu yolunu takip edip İstanbul’a ulaştı. Safranbolu Kaymakamı ve ilçenin önde gelenleri ile ilçeyi terke mecbur olan Ömer Lütfi Efendi 6 Eylül 1336/6.7.1920 tarihinde Medresetü’l-Kuzat müdürü oldu. Bu görevi yaptığı dönemde Boğaz’da Büyükdere’deki evinde 5 Kanûn-ı sânî / Ocak 1923’de intihar ederek hayatına son verdi. Bu hususta 6 Ocak 1339/6.11.1923 tarihli Akşam Gazetesi’nde bir haber olduğu kayıtlıdır.  Adı geçenin  intiharı ve ölümü  keyfiyeti hakkında,  bir kaç kelime  de olsa,  bilgi bulacağımız düşüncesiyle, bu tarihli Akşam Gazetesi’ni incelemek isteyerek Ankara Millî Kütüphane süreli yayınlarına baktıksa da bulamadık. Türk Tarih Kurum koleksiyonunun bu gazete için başlama tarihi, anılan tarihten birkaç sene sonrası idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivine gittik. Orada gazeteyi bulduksa da aksi bir tesadüf eseri olarak yirmi günlük bir eksikliği vardı ve aradığımız günlü nüsha da o günlerden birine denk geliyordu. Böylece maalesef isteğimize kavuşamadık. Sağlam bir eğitim almış ve önemli görevlerde bulunmuş birinin intiharı bir sır olarak kalmıştır. TBMM Arşiv Müdürlüğü’nde 153 sicil, 16 Zarf ve 519 Sıra numaralı zarfında da işimize yarar fazla bir şey bulamadık. Zarfında bulunan evrakın fotokopilerini ekliyoruz.’’
KAYNAK:  Abdülkerim Abdülkadiroğlu, Son Devir Burdurlu Osmanlı Alimleri ve Devlet Arşivlerinde Burdur. 1. Burdur Sempozyumu, 2005

SABIK BURDUR MEBUSU ÖMER LÜTFİ'NİN İNTİHARI HABERİ . İLERİ GAZETESİ 1923 KAYNAK: ATİLLA ORAL ARŞİVİ
Sabık Burdur Mebusu'nun intiharı
Sabık Burdur Mebusu ve Medreset-ül-kadat Müdürü Ömer Lütfü Bey evvelki
gün hanesinde vaktiyle Hükümeti Milliyemize muhalefet ettiğinden
müteessiren ve salben intihar eylemiştir.
Sarıyer'de Türbe Sokağı'nda 53 Numaralı hanede müsteciren sakin
Medreset-ül-kadat Müdürü ve Burdur Mebusu sabıkı Ömer Lütfü Bey bin
Tahsin Efendi evvelki gün hanesinde salben intihar eylemiştir. Hadisei
intihar, Beyoğlu Müddei Umumiliği ile Zabıta tababetine bildirilmiş ve
icra edilen tahkikat neticesinde mumaileyhin esbabı intiharı hakkında
atideki tafsilat elde edilmiştir:
Mültehar Ömer Lütfü Bey, bundan üç sene evvel Safranbolu'da kadı iken
o zaman yeni teşekkül etmeye başlayan Kuva-yı Milliye'ye muhalefet
etmek ve Kuva-yı Milliye rüesası aleyhinde Damat Ferit Hükümeti'nce
istidar edilen fetvayı Anadolu'da neşir ve tamime çalışmakla
tanınmıştır. Ahaliyi Mücadeleî Milliye aleyhine tahrik etmek istediği
ve Zegefranbolu, Geyve, Düzce'de ve Bolu Sancağı'nda Kuva-yı
Milliye'nin teşkil eylemesine çalıştığı anlaşıldığından sabık kadı
aleyhine mahiyetinde bir husumet başlamıştır.
Anadolu'daki son muzafferiyat-ı muazzama, münteciren derin bir yeis ve
tesire düşmesini badi olmuş ve tuttuğu yolun ne kadar mühellik ve feci
olduğunu iş işten geçtikten sonra anlayarak derununda bir azab-ı
vicdani his eylemeye başlamıştır.
Bilhassa, Medreset-ül kadat-ı Müdüriye'nin, Mücadele-i Milliye'ye
muhalefet demek olan mülsebikini bilenler, öteden beri kendine karşı
beslemekte oldukları husumeti artık alenen izhardan hali kalmayınca bu
günahkar adam hanesinden dışarı çıkamamaya ve odasında yeis ve
teessürle pençeleşmeye başlamıştır. Sabık kadı nihayet günün birinde
bu teessürün mağlubu oldu. Geçen Cumartesi günü saat altıda ailesinin
evde bulunmamasından bilistifade hayatına hatme çekmek ve bu suretle
günahlarını da maziye karıştırmak istedi. Evvela, yazı masasına
oturarak ailesine hitaben son mektubunu yazdı.
Ömer Lütfü Bey, bu mektubunda günahlarını tamamıyla itiraf ediyor. Ve
diyor ki: "Ben günahkarım, arkamda dul ve yetim bıraktığım ailem beni
affetsin, biliyorum, Allah'ın insanlara en büyük mevhibesi olan hayata
nihayet vermek şüphesiz en büyük bir günahtır. Fakat biliyor musunuz
ki, ben çoktan beri ölümün bana yaklaştığını biliyorum.
Belki bir saat sonra beni, odanın ortasında sallanmış bulacaksınız. Bu
feci akıbeti ben kendi elimle hazırladım ve bunun kurbanı nefsimdir."
Mektubun bundan sonraki aksamı, ailesine hitaben yazılmış bir takım
vasiyetleri ihtiva ediyor. Ömer Lütfü Bey, mektubu yazıp bitirdikten
sonra yatak odasında evvelce duvara çakılmış olan bir çiviye çamaşır
ipini takmış ve bu ipi boğazına geçirmek suretiyle maasiyetkar
hayatına kat'i bir hatime çekmiştir.
Zabıta icra ettiği tahkikattan bunun intihar olduğuna kanaat hasıl
etmiş ve cesedin bil muayene defnine ruhsat verilmiştir.
İleri gazetesi, 8 Ocak 1923, s.3

BURDURLU PİRKULZADE NECİP EFENDİ VE BURDUR MÜZESİ


Foto: Pirkulzade Hacı Necip Efendi (Metin Özata arşivi) 

PİRKULZADE HACI NECİP EFENDİ VE BURDUR MÜZESİ


Prof Dr Abdülkadir Abdülkadiroğlu Hoca 1. Burdur Sempozyumunda Pirkulzade Hacı Necip Efendinin  Hayatı hakkında şu bilgileri vermektedir: 
''Pirkuluzâde Hacı Hasan Efendi’nin oğlu olarak 1267/1850-51 yılında Burdur’da doğdu. İlk tahsilinden sonra babasının ders okuttuğu Küçük Şeyh Medresesi’nde tefsir,hadis ve fıkıh okuyup Temmuz 1295/1878’de icâzet aldı. İlâveten babasından üç yıl süreyle hadis okudu. Mayıs 1297/1879’da babasından da icâzet  aldıktan sonra aynı medresede ders okutmaya başladı. Üç defa talebesine icâzet verdi. Babasının uzun müddet esîr-i firaş (yatağa bağımlı) rahatsızlığı sebebiyle Kanûn-ı sânî 1300 / Ocak-Şubat 1885’de Burdur Müftüsü olmuş; Kanûn-ı sânî 1307 / Ocak- Şubat 1892’de istifa etmiştir. Zilhicce 1290 / Ocak 1874’de Hankâh-ı Cemâlî Efendi Medresesi müderrisliğine, Rebiülevvel 1308 / Ekim-Kasım 1890’da Saniye-i gafil (?) ve Cemaziyelâhir 1312 / Aralık 1894’de Haremeyn ruûsuna nâil oldu. Temmuz 1335 / Mayıs 1919’da Pîrî Baba Medresesi’nde müderrislik yaptığı yazılı olan Necib Efendi’nin hayatının bundan sonrası hakkında bilgi yoktur. Emekli Sandığı Arşivinde dosyası bulunmayan adı geçenin Diyanet İşleri Başkanlığı arşivinde bulduğumuz dosyasında şu bilgiler bulunmaktadır: Burdur’un  Merkez  Özgür Mahallesinde ikametleri çıkan ailenin reisi Hacı Necib Efendi’nin 20.7.1930’da vefat ettiğini, soy isim kanunu ile Bulgur soyadını aldıklarını, dul eşi Rukıye Bulgur’un 22.2.1937’de vefat ettiğini, bir kızları olduğunu, 1302/1884 doğumlu Şevkiye Sulanç adındaki bu kızlarının ölü Hamdi eşi olarak 12.2.1936’dan beri dul kaldığını ve babasından maaş tahsisi istediğini öğreniyoruz.''

Pirkul veya Piri Baba medresesi Bugün Burdur Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Hacı Necip Efendi Burdur Lisesi Coğrafya öğretmeni Yücel Bulgur ve Gülendam Özciğer'in akrabalarıdır. 


Burdur Müzesinin eski hali (medrese zamanı)



Müzenin restore edilmiş hali



Suat Alkış Pirkuloğlu seceresinde Şevkiye dışında Mehmet ve Hasan isminde iki çocuğunun daha olduğu görülüyor. Hasan Bulgur'un Nazım ve Kadriye isimli çocukları, Kadriye'den ise Gülendam (Özciğer) , Necip, Hasan ve Figen görünüyor. Belki bağlantı kurulabilir diye belirtmek istedim.


CELAL BAYAR'IN 1950 BURDUR ZİYARETİ

FOTO: Celal Bayar Burdur'da tarih 29.9.1954. (Foto metin özata arşivi)





 Celal Bayar Cumhurbaşkanı iken. soldan itibaren 1. Ahmet Dirol, 2. Diş Hekimi Feyzi Bayraktar, 3. Nuri Anbarcı, 4. Celal Bayar, 5. Bastonu olan Fahrettin Çiloğlu 6. Refik Koraltan, 7. *???? 8. Behçet Kayaalp.
Fotoğrafın arkasına şunlar yazılmış:
Selami Dirmil Avukat Belediye Başkanı
Celal Bayar Başbakan
Feyzi Bey Dişci (Bayraktar)
Fahrettin Çiloğlu Bastonlu olan
Mehmet Erkazancı, Milletvekili
Behçet Kayalp, Milletvekili
Mehmet Kabaş
Dişci Emin Kutsal
Refik Koraltan Meclis Başkanı




Sebahattin Akkaya Resmin çekildiği tarihle ilgili olarak yaptığım araştırmaya göre Selami Dirmil'in Belediye Başkanlığı 1950-1952 yılları arasında. Behçet Kayaalp 1954'te Milletvekili seçilmiş. Fahrettin Ağa 31.12.1953'te vefat etmiş. Buna göre Celal Bayar Burdur'a 1950 yılında gelmiş ve Berberoğullarının bugünkü Huzurevinin bulunduğu yerdeki evlerinde misafir edilmiş. Dolayısıyla foto o tarihe ait bir fotoğraf

29 Ekim 2014 Çarşamba

1914 BURDUR DEPREMİNİN BALIKESİR KARESİ GAZETESİNDEKİ AKİSLERİ-AYDIN AYHAN HOCADAN

AYDIN AYHAN









4 Ekim 1914 Vukû Bulan Burdur Depreminin Balıkesir Karesi Gazetesinde Akisleri
1898 de Balıkesir büyük bir depremle yıkılmıştı. Tam 16 yıl sonra Burdur ve Isparta’nın da kendi yaşadıklarına benzer bir depremle yıkılmış olduğu haberi Balıkesirlileri çok üzmüştü. Burdur depremini aşağıdaki gazete haberi ile öğrenen Balıkesirliler hemen yardık kampanyalarıyla topladıklarını Burdur’a yollayarak onların yaralarına merhem olmağa çalışmışlardır. 
Bu haberi izleyen günlerde çıkan gazeteler Müdafaayı Millîye ve Hilâl-i Ahmer Cemiyetlerinin topladıkları yardım haberleriyle dolu. Uzun listeler halinde yapılan yardımlar yazılarak, halkın yardım hususunda adeta yarışmış olduğu okunuyor. Toplanan meblağlar Hilâl-i Ahmet kanalıyla Burdur Depremzedelerine ulaştırılmış olduğu da haberler arasında yer alıyor. 
1900lerin ilk yıllarından itibaren adeta doğal bir afet halinde kuraklık çeken vilâyet, bir de 1909 dan itibaren her yıl üst üste ekili her şeyi yok eden “kızıl çekirge” felâketleri yaşamaktaydı. Buna rağmen 16 yıl önce yaşadığı felâketli günlerde kendilerine yapılan yardımları unutmayan Balıkesirliler Burdur depremzedelerine yardımı adeta millî bir minnet borcu olarak bilmişler ve yardım göndermişlerdi.
*** ** * * ** * * * ** * * * * * 
Karesi Gazetesi - Numara 25 22 Zikade 1332 – 29 Eylül 1330 (13 Eylül 1914)
Büyük Zelzele
Geçen Pazar ertesi günü gelen İzmir gazeteleri bize pek kara ve acıklı bir haber getirdi. Konya’nın Burdur ve Isparta şehirleriyle mülhakatında büyük bir zelzele olmuş ve bir çok kimseler enkaz altında kalmış..!
1313 Hareket-i arzında /zelzele)nin ne demek olduğunu iyi anlamış, bütün acılarını görmüş olan şehrimiz halkı bu haberi alır almaz pek derin bir teessüre tutulmuşlar ve memleketin uğradığı bu acı felâketleri göz önüne getirerek cidden ağlamışlardır..1
Salı günü aldığımız İstanbul gazeteleri de Burdur ve Isparta hareket-i arzı hakkında bize biraz daha malumat verdiler. “Zelzele” Eylülün yirmi birinci Pazar günü gecesi nısf-el leylde vukû bulmuş ve yirmi dört saat bilâ-fasıla devam etmiştir. Hareket sonradan aralık araklı gelmeğe başlamış ve biraz hafiflemiştir.
Tahribat en ziyade “ Burdur ”dadır. Ancak Isparta’da “Zelzele” esnasında bir yangın olduğundan orada da zararlar büyümüştür. Nüfusça tüyler ürpertecek zayiat vardır. Hükümet var kuvvetiyle açıkta bulunan aileleri yerleştirmek ve enkaz altında kalan biçareleri kurtarmak için çalışmış ve etraftan her şeyi bularak göndermeğe başlamıştır.
O gece ve tam o zamanda şehrimizde dahi ufak bir zelzele hissedilmiş ve Salı gecesi alaturka saat yedi buçukta daha şiddetli olmak üzere bir hareket vukû bulmuş idi. Bu çok daha şiddetli olarak bir hareket vukû bulmuş ise de, hamdolsun bir hasara mucib olmamıştır. Burada hissedilen zelzele asıl zelzelenin kaynağı olan, yani felâketzede memleketin serpintileridir. 
Burdur ve Isparta kasabaları ahalisine Müdafayı Millîye ve Hilâl-i Ahmer Cemiyetleri Merkez-i Umumilerinden de lâzım gelen yardımlaşmalar ifâ edilecektir.
Padişahımız Efendimiz Hazretleri daki 500lira ihsan buyurmuşlardır.
Cenab-ı Hakk’ın bu gibi afet-i arziye ve semavîden memleketimizi muhafaza buyurması duasını ağlayarak tekrar ederken, bütün livamız ahalisi pek büyük felâkete maruz kalan o iki memlekete karşı lâzım gelen muavenetlerin ifasına davet ediyoruz.

BURDUR DESTANI--- ŞAİR MUSTAFA CEYLAN'DAN

ŞAİR MUSTAFA CEYLAN'DAN ÇOK GÜZEL BURDUR DESTANI
Milli Mücadelede Burdur
MİLLİ MÜCADELEDE BURDUR SANCAĞI
İKİ GÜNLÜK MEBUS DESTANI
19 Ağustos 1919,
Dayamış ellerini salondaki masaya
Koymuş yüreğini Antalya’dan gelen yol üstüne
Hacı Hüsnü Beyzade.
Bir süre sonra çalındı kapı:
-“Tak..! Tak...! Takkk! ...”
Gelenin yüzünde kara bulut öfkesi
Ve bir selam getirmişti gün öğlesi
Sarı güneş öfkesi
Demirci Mehmet Efe’den
Bir selam ki
İçi dışı kan,
Başı sonu vatan...
Çeltikçi Belini sarmalı duman
Geçmemeli bu tarafa, geçmemeli
İşgalci İtalyan, Gavur Yunan.
Burdur’da bir askerlik Şubesi
Şube’de İsmail Hakkı komutan
Telgraflar gider gelir 57’nci tümene
Telgraflar ki
İçi dışı can
Başı sonu vatan..
Mutasarrıf Vasfi bey
Yavaş, munis, korkak
Buna karşılık
Avazı çıktığı kadar bağırmakta
Bağırmakta çarşı meydan
Hacı Ahmet Efendi Eşraftan
-“İzmir dağlarına alev düştü ey millet
Uyan...Uyan! Uyan! ...
Kazma, kürek, çapa, tüfek
Ne varsa haydi dayan...Dayan! ...”
*
Kadere bak kadere
Kara çiçekler dere
Burdur’da gökler yere
İndi, inecek şimdi.
Saatleri sen de kur
Gri, yeşil sabah, nur.
Geceyi döven yağmur
Dindi, dinecek şimdi.
*
Heyet-i Milliye’yi kurdular insan insan
Belediye Başkanı Ahmet efendi ile
Ata’dan emir gelmiş tehlikede bu vatan
Ele yar edemeyiz, can sağ iken elbette.
Diyordu ki emirde:
...............”Müdafaaii vatan uğrunda
...............Kemal-i hamiyetle
...............Teşrik-i mesai...”
Durulmaz el böğürde, söz konusu memleket
Çağıldayan kara su, dinlenmeden durulmaz.
Yad yabanın bayrağı nasıl durur gönderde?
Gönder de Mehmetçiği, indirsin, haydi gayret.
Topla malı-mülkü hey; tüfek, top, mermi, silah
Burdur yiğitlerini cephede toplamalı.
Altından ırmak akan dağlarım nerde benim?
Vınlaya gümüş oklar, yaylarım var altından.
Al da gel gökyüzünden kopar ayla yıldızı
Besmele çek, suya at, aksın ırmaklar al al
Sev dalı, kenarında nasıl durur ırmağın?
Bu özgür bulutların kuşları var sevdalı
Deyin Fitnat Hanım’a ağlamasın analar
Analar şanlı mazi, olmadı daha buhar.
Şehit asım’ın kızı kollarını sıvasın
Sıvasın, tamir etsin kanayan yareleri...
Maraş mezalimini telin eden bir miting
Altı şubat gününde gerçekleşti Burdur’da.
Protesto telgrafı yüzbin kalemden çıkıp
İşgalci Fransız’a tüfekleşti Burdur’da.
Eşraftan Hacı Hüsnü Beyzade Mahmut Bey’im
Ezan, bayrak, yurt için feda olsun her şeyim,
Göl suyunda efkarım, mermilerde neşeyim
Diyorken bakışları mermileşti Burdur’da.
Müderris Hatipzade Hacı Mehmet Efendi
Tüccardan Tayyarzade Osman’la bahtı yendi,
Çekilen bir telgrafla cenge hazırız dendi
Yedisinden yetmişe yürekleşti Burdur’da.
Nafıa katibiydi Hacı Veli efendim,
Bedirzade Necip’le, Naibzade de kalbim;
Dava Vekili Fuad, Çilzade fahrettin’im
Mehmet Akif Ersoy’la çağı deşti Burdur’da...
*
Geçtiler yarden, serden
Uyandılar seherden
Bahtımın yeli birden
Döndü, dönecek şimdi.
Kader denen şey bu mu?
Haram edip uykumu
Kahpe düşmanın mumu
Söndü sönecek şimdi.
*
19 Ağustos 1919,
Dayamış ellerini haritanın köşelerine
Dili kılıçtan keskin, sözleri kor ateş
Ayakları camilerin merdivenlerinde
Üstünde öte dünya aklığı bir giysi
Kafasında ayyıldız işlemeli bembeyaz simli fes
Müftü Halil Efendi geceden, gecelerden uykusuz
Mustafa Kemal’e yanmış yakılmış
“Mustafa Kemal” der de başka bir şey demez
Ezan-ı Muhammedi’ nin özgür göklerde
Özgür kuşlar gibi yankılanması için
......................“Esaret, işgal, zulüm; asla kabul etmeyiz
.......................İslam’ın kılıcı, doğunun güneşiyiz
.......................Bize yakışanı yapmalıyız biz...”
Diye haykırıyordu
Burdur Müftüsü Halil Efendi...
*
“Kurula Demiralay,
Kurula Çelikalay
Gönüllüler ordusu
Tümen tümen yola çıka..”
Diyor ve askerin matarasına su
Askerin yüreğine vatan duygusu
Askerin parmaklarına tetik olup
Gidiyordu
Askerle beraber cepheye
Alaylar dolusu “rap! rap”
Ve avuçları göğün iki yakasında
-“Bizi zelil etme Yarab! ”
Diye
Dua ediyordu...
28 Ağustos
Üçüncü günü Kurban Bayramı’nın
Sarayköy yakınında
Demirköprü mevkiinde
“Dur! ” dedi düşmana Demiralay
Ve 17 Eylül gece baskını
İmha oldu düşman kuvvetleri
Kurtuldu Tepeköy
Kurtuldu Ahmetli.
Menderes Irmağının yüreğinde yas havası
Zafer muştusuna dönüverdi bir anda.
*
Kim biliyor, deyin hele kim biliyor?
İlk Mecliste sadece iki gün
Evet sadece iki gün mebusluk yapıp
Hakk’a yürüyen müftü Halil efendi’yi
Deyin hele kim biliyor?
Burdur’da ilk direniş, ilk ses,
Secdeye kapanan alın
Bayrağa can olan nefes
Milli Kuvvetlerin iman meşalesi
İnsan ırmaklarının göğü saran gürültüsü
Burdur Müftüsü
Halil Efendi.
*
İlk Mecliste iki gün Mehmet Akif Ersoy’la
Atatürk’ün emrinde parlayan bir güneşti.
Bir gurur abidesi, Burdur gibi başı dik
Ateşti Müftü Halil Atatürk’le kardeşti...
*
Çevir tarihi, oku yazılanı, araştır, bul
Yazılmamış ne varsa, kalmasın üstünde çul
Uzan, aydınlat, derle, topla, bak
Selam olsun Burdur mebuslarına
İlk mebus, iki günlük mebus
Burdur Müftüsü Halil’den...
Mustafa CEYLAN

BURDUR MEVLEVİHANESİ




BURDUR MEVLEVİHANESİ
1901’ de Burdur’da bulunan Mehmet Ali Mevlevihanesi tamir edilir (Bu Mevlevihane Ulucami’den çay yoluna inen  yokuşta, şimdiki İstiklal Caddesi üzerinde yokuştan hemen 10-15 metre inince sağdaydı).
29.1.1917’de Burdur’da depremde yıkılan Mevlevihane’nin tamiri için para ayrıldı.
Dr. Mehmet Şerif Korkut hatıralarında Burdur Mevlevihanesi’nden aldığı tavsiye mektubuyla  Konya İdadisine girebildiğini belirtir.

Dr. Mehmet Şerif Korkut,’^’ Tanıdıklarım, hayattan Çizgiler’’ isimli kitabında ( Ötüken Neşriyat)  Mevlevihane hakkında şunları yazmıştır:
‘Şu karşıdaki saat kulesinin biraz ötesinde Mevlana yokuşu başlar. Bu yokuşun sokağı da Mevlana sokağıdır. Yokuş biraz dikçedir de onun için araba inemez. Hatta at üstünde de gidilemez, atı yedeğe almak gerekir.  Sekiz on adım  aşağıda  ve sağda Mevlana (Mevlevihane)  binası bulunur. Buraya da  Burdur ağzınca, kısaltılmış olarak Mevlana derler.  Sokağın ve yokuşun adları da Mevlevihane’den  galat olarak Mevlana’dır.  Mevlana’nın  yani Mevlevihane’nin baş dervişi, senin (yazar kendini belirtiyor) deden, 78 yaşında rahmete kavuşmuş Hasip  dede idi. Doğu  dillerinde, bilgin ve faziletli bir zat olarak tanınan Hasip dede aynı zamanda büyük bir musiki üstadı idi. Onun içindir ki çocukluğumda  kendisine hürmetimi çekmiş olan bu zatı baba dostu  oluşundan dolayı da hayatını takip etmek ve tanımak zevkini ayrıca  duydum.’’ 8 Mevlana Yokuşunda (bu yokuşun şimdiki adı İstiklal Caddesidir ve Ulucami’den çay yoluna inen, Aykon (şimdi  adı Oskar) Sineması yokuşuna paralel sokaktır) bulunan Mevlihane’de bulunan Neyzen Hasip Dede 15 yıl kadar Burdur’da kalmış ve alaturka musikinin notasını ve usulünü Burdur’a ilk defa getirmiştir, 9  Yazarın notu).  KAYNAK: METİN ÖZATA, İLKÇAĞLARDAN KURTULUŞ SAVAŞINA BURDUR TARİHİ, Umay yayınları, 2009
Sadık Akdemir ise 1. Burdur Sempozyumunda  ‘’Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığında Burdur’daki Vakıf Hizmetleri’’ isimli bildirisinde Burdur Mevlevihanesi ile ilgili olarak şu bilgileri vermektedir:



‘’Ulu Cami’nin kıble tarafına düşen ve biraz daha aşağı kısmında yer alan Mevlevîhâne’den günümüze hiçbir eser kalmamıştır. Tamamen yıkılıp yok olmuştur. 1800 yılında Mevlevî Tekkesi şeyhi Hacı Ali Efendi dersaâdete yazmış olduğu bir arzda,  mevlevîhânenin kayıtlı  herhangi bir  geliri olmadığından dervişlerin  geçimlerini sağlayabilmeleri için Alanya Gümrüğü ve cizye gelirlerinden tekkeye para aktarılmasını talep etmiştir. Bunun üzerine 1801 yılından geçerli olmak üzere Alanya Gümrüğü’nden 18 sağ akçe tahsis edilmesi sağlanmıştır.
1855 tarihli bir kayıtta da mevlevîhânenin taâmiyesinin artırılması ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Mevlevî tekkesine gelip giden fakir, fukara ve dervişlerin yiyip içmeleri için taâmiye ismiyle mevlevîhâneye 150 guruş para tahsis edilmişti. Ancak zamanla bu para yetmediği için Postnişin Şeyh Mehmed Efendi Meclis-i Vâlâ’ya bir tezkire sunarak taâmiyenin 450 guruş daha artırılarak 600 guruşa çıkarılmasını talep etmiştir. Burdur Mevlevîhânesi’nin taâmiyesine 450 guruş zam yapıldıktan bir müddet sonra, evkaf idaresince taâmiyeler üzerine tenzilata gidilmiştir. Bu mevlevîhânenin tenzilatı da sehven 300 guruşa düşürülmüştür. 1894 tarihinde de bu işlemi düzeltilerek yeniden 450 guruşa çıkarılması arz ve talep edilmiştir.
1857 tarihinde de Mevlevîhânenin eskiyen, yıkılan ve harap olan kısımlarını tamir için 12000 guruş masraf tespit edilmiştir. Ayrıca Şeyh Kalender Efendi’ye de Mevlevîhâne yanına harem dairesi yapılması öngörülmüş, bunun için de 3500 guruşa ihtiyaç olduğu belirtilmiştir.

Mevlevîhâne ile ilgili son belgemizde şu bilgiler yer almaktadır; 1914 depreminde burası tamamen yıkılıp harap olmuştur. O sıralarda Şam’da gönüllü Mevlevî Taburu’nda görevli bulunan Burdur Mevlevi Şeyhi Fehmi Dede Efendi dergâhın, selamlığın ve harem dairesinin yeniden inşa edilebilmesi için 200000 guruşa ihtiyaç olduğu ve bu paranın hazinece karşılanmasını istirham etmiştir. Ayrıca Burdur Sancağı Meclis İdaresi’nce de gerekli harita ve keşif varakasının gönderildiği belirtilmiştir. Yine elimizdeki bu vesikaya göre Burdur Mevlevîhânesi, Padişah Abdülmecid’in hayrât-ı seniyyeleri olarak tabir edilmektedir.’’


İlk postnişin Mehmet Fedayi Dede (1492-1577) Mevlevihaneyi yaptırır. Son postnişin Şeyh Fehmi Dede (1879-1916)

Sebahattin Akkaya (Burdur Belediyesi Eski Başkanı) :  Mevlevihane 16.YY. ın ortalarına doğru Mehmet Fedayi Dede tarafından yaptırılmıştır.Yanan bu Mevlevihane 1592 de tekrar imar edilmiştir. Yönetimlerce gelirler aktarılan bu Mevlevihane uzun yıllar faaliyetine devam etmiştir. 1914 Depreminde tamamen yıkılmış, 1916 yılında Burdur Sancağı Meclisince plan ve projesi yaptırılarak hazineden yardım talebinde bulunulmuştur. Ancak harp ve ekonomik nedenlerden dolayı proje gerçekleştirilememiştir. Mescid,haremlik,selamlık,dergah,abdesthane,mutfak ve bahçe gibi bölümleri bulunan bu proje Sadaret evraklarından olup bugün Başbakanlık arşivleri arasındadır.(Proje alt yola kadar kapsamlı)
Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasıyla harabe halindeki Mevlevihane arsa olarak satılmıştır. Üzerine yapılan ev ve fırının yanmasıyla tekrar ören haline dönüşmüştür. Belediye olarak sahiplerinin görüşünü alarak bir düzenleme yapmış bulunuyoruz.